Uzm. Psk. Derya Yalçınkaya

Uzm. Psk. Derya Yalçınkaya

Mahremiyeti olmayan sofralar

Yeni dünya düzeni yarışa koşan insan türevini doğurmakta çığır açmış durumda. İnsan var olanı başkaları ile sosyal medyada paylaşmadıkça huzursuz kanımca. Paylaşım derken; eskiye nazaran bir başkasına el uzatma değil de bende olanı görün şeklinde evrim geçirmiş halde… Bu durum istekli mutsuzluğa kapı aralarken, mutluluğu kovalamanın da adresi olarak hedef gösterilmektedir. Toplumun giderek değerlerini kaybetmesine de olanak sağlıyor oysaki… Kim nerede, kiminle ne giymiş ne takmış herkesin hafızasına yer edinmiş. Kendi sofrasını başka insanların nefsi ile doyururken, unutulan tatlar tat kaçırmaya çoktan başladı bile…

Tat demişken; alım gücünün düşmesi ile ne lezzet kaldı nede keyif, insanlarda. Psikiyatri seans artışları ilaç sanayinin yeni gözdesi. Üç kişiden ikisi antidepresan kullanırken, bir gönüllü ise psikolog seanslarında… Peki, neler oluyor, insanlarımız bu değişim sürecine fazla mı adapteler? Yoksa henüz hiçbir şeyi fark edemediler mi? Böyle bir dönüşüm teknoloji hızını geride bırakacak güce de sahip duruyor. ‘Herkesin her konuda bilgisi var’ olayına gelirsek; eğitimli olan ve olmayanı ayırt etmeninde giderek zorlaşacağı kara günler de yakın gibi…

Mahremiyet; özel alandır! Özel olan senindir. Herkesin bildiği nasıl özeldir? Önemli bir vurgu yapmak istediğim asıl konu ise; kıyafet, yer paylaşımı harici sofra paylaşımları… ‘Bakın ben bugün neler yedim’. Eskiden karnı aç olanın yanında yemek yemeye utanan insanlarımız, bugün bırakın aç olanı düşünmeyi doyuramadığı nefsinin peşinde… Belki de tadına bile bakmadığı paylaşımlarının beğeni almaması ile üzüntü duymakta olan onca kişi, hayatın anlamını sorgulama kısmında sınıfta kalmakta… Anlam arayışı söyleminin farklı anlaşılması ile geldiğimiz son nokta içler acısı.

Travmatik toplumsal olayların bile şova dönüşmesi sorgulanmadıkça, gidilen yeni dünya düzeni insanı korkutmalıdır. Kariyer planlaması yapılmadan atılan adımların hüsranı ise oluşamayan insanlığın ruhunu incitmekte… Ruh demişken, maddesel alım gücünden mutluluğu hedefleyen birçok kişinin tükenmeye doğru giden merhametini de düşündürüyor bana. Aydınlanma gerek, hem de acil olandan! Anda kalmak gerek, zamanı kovalama derdi olmayandan! Üretmek ve derinleşmek gerek hazzın peşinde koşarak yorulmaktan!

Şöyle bir hikaye var aklımda; bir yolda yaya olan bir genç bisiklete binene imrenip: ‘Keşke benimde bisikletim olsa’ der. Bisiklete binen ise: ‘Keşke bir arabam olsa’ der. Arabaya binen ise: ‘Keşke daha iyi bir arabam olsa’ der. Der de der… İnsanın tükenmeyen nefsinin tükettiği varlığını fark etmedikçe, yeni düzen düzensizlik ve mutsuzluğa kapı aralayacak gibi.

Bu konuya ilişkileri de dahil etmek istiyorum. Çünkü artık boşanmaların arttığı, bireyselliğin popüler olduğu yeni düzen, aile kalmakla mücadele veren çiftlerinde gündem konusu. İlişkilerdeki kişilerinde hızla değişmesi, arzu edilen kişinin doyum nesnesi olması ile yarışta! Mahremiyetin hızla yayılması, öznel olanın merakını sıradanlaştırmış bile. Hızlı olan her şey, birbirinden hızla uzaklaşan çiftleri doğurmuş. Oldukça normal karşılanan partner değişimi, yitirilen ruhsal dengenin zirvesi durumda. Sıkılmak çok kolay çünkü yeni olan eski anlamını yitirmiş! Doyum bile kelime anlamını değişirken, standart bir akış kimi neden mutlu etsin ki? Hıza kapılmadan, mahremiyeti koruyarak, her şeyden önce psikolojimize sahip çıktığımız nice yeni dünya düzenlerimize…


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Uzm. Psk. Derya Yalçınkaya Arşivi