Esenyurt'ta adam öldürmenin tarifesi!

Taksiye bindim. Esenyurt’un bir durağının logosu vardı üzerinde. Konu da doğal olarak son yıllarda suçla çok fazla anılan Esenyurt’a geldi.

Biraz konuştuktan sonra kanımı donduran o diyaloglara girdi uzun yıllardır o bölgede çalışan taksici arkadaş.

“Şu anda bizim orada (Esenyurt) adam öldürmenin tarifesi bir milyon TL”

Nasıl yani dedim. “Nasılı var mı, veriyorsun bir milyon TL’yi, sonra da kişiyi gösteriyorsun. Yakalanıyor, ‘bana küfür etti, anneme küfür etti, kız kardeşime sarkıntılık etti’ diyor ve birkaç yıl yatıp çıkıyor. Bu hizmetin bedeli bir milyon TL. Esenyurt’a gel, orada gençler eski filmlerdeki amele pazarında inşaat işi bekleyen ameleler gibi ‘iş yok mu’ diyerek dolaşıyor.”

Konu çok çarpıcı. Çok net. O yüzden uzunca bir girizgah yazmadım. Hem hukuk sistemimizin, hem de içişleri teşkilatımızın, emniyet güçlerimizin işi çok zor. Yükü çok ağır. Türkiye çok hızlı bir nüfus artışı ve göç dalgasıyla karşılaşıp kontrolü zor bir hale geldi.

Bu sadece İstanbul’a özgü bir durum değil. Dünyanın bütün metropollerinde benzer durumlar var.

İşte bu yüzden hayatta kalmanın kurallarını doğru şekilde uygulamak gerekiyor. Trafikte kavga etmek yerine “sen haklısın” deyip geçmek, sokakta, metroda, metrobüste kısacası toplumun içinde kimseye karışmamak, geç saatlerde ve tekinsiz bölgelerden uzak durmak, komşuluk ilişkilerinde, ticari faaliyetlerde, hatta akrabalarla ilişkilerde, miras konularında bile beladan uzak durmak, ateşe benzin döken değil su döken taraf olmak çok çok önemli.

Haklı, hakkını savunan bir ölü olmaktansa boşverip devam eden, muhatap olmayıp yoluna giden ve akşam evinde, sofrasında çocuklarıyla yemek yiyen biri olmak çok daha iyi.

Hani Acun Ilıcalı’nın Türk televizyonlarında uzunca bir dönem insanları ekran başına topladığı meşhur program var ya, Survivor. Survivor hayatta kalanlar demek. “Survive” fiili de hayatta kalmaya çalışmak. Günümüz dünyası da aynı Survivor adası gibi, hatta orada kaybederseniz ölüm yok ama dünyada “Survive” etmeye çalışıp da edemediğinizde, bir yol verme kavgasında, bir omuz atma bahanesiyle, bir miras kavgasıyla bir anda musalla taşında kendinizi bulmak olası.

Hem hukukun çok ağır işlediğini düşünüyoruz, hem de en ufak bir anlaşmazlıkta, en basit sorunda hemen dava açmaya çalışıyoruz. Bir taraf “Seni dava edeceğim!” diye el yükseltiyor, diğer taraf durur mu hemen üste çıkıyor “Asıl ben seni dava edeceğim”. Alın size birkaç saniye içinde Türk mahkemelerine artı iki dava dosyası.

Ne uzlaşma kültürümüz var, ne arabuluculuk anlayışımız. Oysa hukuktaki arabuluculuk yapısından önce bizim kendi kültürümüzde “bir büyük” belirlenir, ya da onlar kendileri konuya dahil olur, gelin bakalım der, kulakları büker, helalleştirir, barıştırır, işi bitirirlerdi.

Özetle, sokaklar ruhsal sağlığı yerinde olmayan yahut bir milyona suçu işler, yatar çıkarım diyenlerle dolu. Herkesi sağlıklı bir birey, sağlıklı bir zihin zannetmeyin, herkesle konuşabileceğinizi, medenice tartışabileceğinizi zannetmeyin. Elbet bu zor günler geçecek, o zamana kadar sabır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ömer Ekinci Arşivi